Şu akıp giden zaman içinde, geriye dönüp bakmak yerine ya geride kalanı unutuyor, ya da geride kalıyoruz. Gelip dayandığımız yer neresi olursa olsun, zaman su olup akmaya devam ediyor oysa.
*
O, hiç durmadan geçen zaman içinde hızına yetişilemeyecek bir değişim içinde geride kaldığımız gerçeğini ise nedense çoğumuz anlayamıyoruz. Yürekte ışıkla, aşkla, sevgiyle, hoşgörüyle güzelleştirmek yerine inadına bir karanlığa doğru yol alıyoruz.
*
Müslümanlığın ölçüsünü türban ve ruj arasına sıkıştıran yandaş kadınlar, sırf politikaya girdiği için kapananlar, partisinde göze girmek için cumhuriyete reklam arası verenler, laikliği rafa kaldıranlar, cumhuriyet değerlerini altüst edenler ve daha neler neler…
*
Biz severiz tohumu, toprağı, suyu, ağacı, börtü böceği ama bütün akarsularımızın üzerine HES’ler kurarız. Eskiden bir kadın ve çocuk hassasiyeti vardı ki, neredeyse her gün bir cemaat yurdundan taciz-tecavüz haberleri gelir oldu.
*
Buna bile dinsel karşılık bulduk. Yargının, hukukun, toplu katliamların, iş cinayetlerinin bile karşısına dini bir kılıf koyulur da bir kadın ya da çocuk tecavüzü karşısında bile utanmadan, sıkılmadan, en aşağılık şekilde bir dini kılıf bulanların ülkesi olduk.
*
Bir yanda sıbyan mektepleri, bir yanda güvensiz yurtlar, yurt yangınlarında kül olan çocuklar ve dört bir yanımız meczup, ruh hastası, softa, yobaz, ırkçı, şoven halk düşmanlarından geçilmiyor.
*
Hadi bunu anladık ama bir de bunları kanal kanal gezdirenler kim acaba? Ekmeğimiz küçüldü, fabrikalarımız satıldı, üretici, işçi, memur, öğrenci, işsiz, emekli, emeklilikte yaşa takılan perişan…
*
KHK ile görevden alınanlar, işinden aşından edilenler, atanamayan öğretmenler, üniversite mezunu işsizler ordusu, cezaevlerindeki 70 bin öğrenci, hala ne için içerde olduğu bilinmeyen, iddianamesi bile hazırlanmamış, yıllardır cezaevinde yatanlar…
*
…Ve hastanelerimizin, cezaevlerimizin doluluk oranı son derece iyi! Fuhuş otellerinin doluluk oranı iyi, kahvehanelerin, tımarhanelerin, batakhanelerin, kırmızı rujlu sokakların doluluk oranı iyi…
*
Dış borç, iç borç, işsizlik, gelir dağılımındaki uçurum, ahlaki erozyon, ayrışma, yozlaşma, çürüme hepsi içiçe geçmiş işte. Dağlarımız, denizlerimiz, nehirlerimiz, ovalarımız yağmalanmış ve bazı göllerimiz bile kuruyor şimdi
*
Ekranlar gazete sütunları kuşatılmış… Toz-pembe bir Türkiye izliyoruz. Mutsuzluğun ülkesiyiz ama; yandaşı, işbirlikçisi, döneği, satılığı, kompradoru mutlu. İşte bunun için umut; mutsuz çoğunlukta. Yeter ki onlara dokunmayı bilelim. |