Hoşgeldiniz  
ads

“Türkiye’nin ilk ‘İklim Kanunu Teklifi’ çelişkilerle dolu!”

admin | 02 Mart 2025 | Alt Manşet, Genel, Gündem, Manşet, Son Dakika, Sürmanşet, Tüm Manşetler, Yerel Haberler A- A+

TBMM Çevre Komisyonu’nda konuşan CHP Adana milletvekili Dr. Müzeyyen Şevkin, Türkiye’nin ilk ‘İklim Kanunu Teklifi’nin doğayla uyumlu ve kapsayıcı olmadığını vurguladı

“Afet, kentsel planlama, sulak alanlar, ormanlar, tarım alanları için tedbir yok!”

“İklim Kanunu, sermayenin kurtuluş reçetesi olmuş!”

ANKARA – Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Adana Milletvekili Dr. Müzeyyen Şevkin, Türkiye’nin ilk “İklim Kanunu Teklifi”nin görüşüldüğünü ancak teklifin çelişkilerle dolu olduğunu vurguladı.

Çevre Komisyonu’nda kabul edilen teklifle ilgili görüşlerini aktaran Jeoloji Yüksek Mühendisi Dr. Müzeyyen Şevkin, kanun hazırlayıcılarının sunumlarında defalarca “enerji” ve “sanayi” kelimelerini kullandığını ancak teklifin öncelikle Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’nda görüşülmesi gerektiğini kaydetti.

Teklifte, “Adil geçiş”, “Birincil piyasa”, “Denkleştirme”, “Emisyon Ticaret Sistemi (ETS)”, “Gömülü sera gazı emisyonları” ile “Gönüllü karbon piyasaları”, “İklim adaleti” gibi tanımlarının yer aldığını dolayısıyla ismine “Emisyon Ticaret Sistemi Kanunu” denmesinin daha doğru olacağını belirtti.

“SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ, AKADEMİSYENLER, YEREL YÖNETİMLER YOK SAYILIYOR”
2021 yılında 860 sayfalık bir iklim krizi raporu hazırlandığını ve son derece de önemli üretim gerçekleştiğini, 76 sayfasının önermeleri içerdiğini dile getiren Dr. Şevkin, İklim Kanunu Teklifi içerisinde bu önermelerin bir çoğunun yer almadığını kaydetti. Kurumların sorumluluklarının kanun teklifinde yeterince belirtilmediğine işaret eden Dr. Şevkin, “Kanun teklifi içerisinde gerek yerel yönetimlerin gerekse sivil toplum örgütleri, akademisyenler, sendikalar, meslek örgütleri, meslek odaları ve yerel bileşenlerle ilgili bir ibare görmüyoruz; tam tersi, dikey bir yapılanmayı burada öngörüyorsunuz. Örneğin, yerel yönetimlerin yaptığı bir üretimi valilik denetimine bağlıyorsunuz ve tamamen sivil toplum örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin, odaların devre dışı bırakıldığı bir kanun oluşturuyorsunuz. Bu da tabii ki demokratik katılımcılığın önündeki engeldir. Umuyorum, bu kanun Meclise ininceye kadar bu düzenleme yapılır” diye konuştu.

Yerel yönetimlerin baypas edilmesinin kabul edilemeyeceğini belirten Dr. Şevkin, kanun teklifinin beklentilere ve ihtiyaçlara cevap vermediğini vurguladı. Teklifin, sermayenin bir kurtuluş reçetesi haline dönüştürüldüğünü ifade eden Dr. Müzeyyen Şevkin, termik santrallerden kaç yıl içerisinde vazgeçileceğine dair bir ibare olmadığını, hem karbon salınımından bahsedildiğini ancak Adana Ceyhan Hunutlu Termik Santrali’nde olduğu gibi termik santral yapımının alabildiğine devam ettiğini vurguladı.

“VAHŞİ MADENCİLİK DEVAM EDİYOR, İNSANLAR HAYATINI KAYBEDİYOR”
Pek çok termik santrale Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) olumlu raporları verildiğini kaydeden CHP’li Dr. Müzeyyen Şevkin, şunları söyledi:

“Örneğin, Elbistan Termik Santrali’ne “ÇED Artırım” raporu veriyorsunuz ve alabildiğine vahşi bir şekilde kömür madenciliği ülkemizde devam ediyor. Yani redevans sistemi uygulanıyor, insanlar hayatlarını kaybediyor ama kömür üretiminden, fosil yakıtlara dayalı enerji üretiminden vazgeçilmiyor bu ülkede, en ufak bir azalma görmüyoruz buna dair. Hani neyi hedefliyorsunuz, nasıl bir karbon azaltmayı hedefliyorsunuz, buna dair bir modellemeniz nedir? Buna dair bir şey göremiyoruz.

Akbelen Ormanları vahşice katlediliyor. AKP döneminde altın madenciliğinde siyanürle altın zenginleştirme tercihi nedeniyle topraklarımız, sularımız, sulak alanlarımız, yer altı sularımız yok ediliyor ve 20 altın madeni şu anda Türkiye’de üretime geçmiş vaziyette. Yani bu ne ikiyüzlülüktür? Ormanlar katledilip sulak alanlar, tarım alanları, meralar, her tür alan yok edilip; bize sadece atığı, posası, pisliği ve ölümünün kaldığı ve yüzde 85’inin yabancı firmalara sermaye olarak aktarıldığı bir süreçte biz kalkmışız karbon salınımında vergi gümrükleri alınacak diye, bir cezai müeyyide uygulanacak diye böyle bir kanun çıkarmaya uğraşıyoruz. Bu ülkede sulak alanlar, yer altı suyunun korunması, su alanlarının koruma havzasına ilişkin kanunlar var. O havzaları korumaya dair ne yaptık? Ormanları korumaya dair ne yaptık? Milyonlarca metreküp ağaç katledilirken siz yutak alanlarından bahsediyorsunuz. Bunları korumadıktan sonra, bunları gerçekten hayata geçirmedikten sonra ben sadece ikiyüzlü bir politika olarak görüyorum. “Yeşil enerji, yenilenebilir enerji” diyorsunuz, sadece kurulu gücü daha da büyütmeye dönük enerji üretim kapasitesini artırmak amacıyla teklif hazırlıyorsunuz. Bu bakış açısı ve yönetimiyle ekolojik tahribatı artırmak ve çevre ve iklim adaletsizliğine neden olmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz. Karbon yutak alanları alabildiğine yok edilirken doğayı metalaştıran, sömüren, hem iklim krizini hem de ekolojik krizi oluşturan bir ortam yaratılmaktadır. Uluslararası mevzuata göre 2030 ve 2053 hedefleri metinde yer almıyor. Orta vadede emisyon hedeflerini hangi metotlarla, nasıl azaltacağınıza dair hükümler net olarak teklif içerisinde yer almıyor. İklim değişikliği konusunu denetleyecek ve izleyecek bağımsız bir bilimsel kuruluştan bahsedilmiyor. Yine bu kanun teklifinde bir bağımsız kuruluş yer almıyor. Kanun teklifinde yeşil büyümenin kendisiyle ilgili bir tanıtım bulunmamakta ve ne yazık ki iklim krizinin bir fırsata dönüştürülmeye çalışıldığı açıkça görülmektedir. Âdeta bir rant alanına dönüştürülüyor. Paris İklim Anlaşması’na göre birtakım taahhütlerimiz var ama buna dair gerçekçi çözümler almak gerekiyor. Bizim burada amacımız bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek. Yani bu ülke gerçekten eğer karbon emisyonundan çıkacaksa buna dair sahici önlemlerin alınması gerekiyor. Bağımsız denetimcilerle ve yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri, akademilerin de bu sürece katılması gerekiyor, insanların ortaklaştırılması gerekiyor.

“HAVZALAR YOK EDİLİYOR!”
Bugün elden çıkmış bir Ergene havzası var. Simsiyah akan bir Ergene havzası var, aynı tehlike şu anda Ceyhan Nehri’nde de var, siyah akmaya başladı; pırıl pırıl akan nehrimiz simsiyah akıyor, vahşi bir kirletilmeyle karşı karşıya. Defalarca hem Mecliste dile getirdik hem her alanda söylüyoruz, buna dair bir koruma yok. İçilebilir nitelikte olan nehirlerimiz ne yazık ki bu sanayi atıklarının vahşi atık politikası nedeniyle yok edilmekle karşı karşıya. “Su savaşları çıkacak.” deniliyor, sadece sloganda kalan birtakım düzenlemeler yapılıyor ne yazık ki.
Enerji Piyasaları İşletme AŞ’yi (EPİAŞ) karbon salınımında iş birliği içerisinde olan bir kurum hâline dönüştürüyorsunuz; emisyon ticaret sisteminin denetimini de bu kuruma veriyorsunuz. Bu, kurumun tarafsız ve şeffaf olacağına dair endişelerimiz var; taraflı bir kurumdur EPİAŞ. Enerjiyle ilgili her denetimin bağımsız, çıkar ve çatışma ilişkileri içerisinde olmayan, hesap verebilir bir kuruluş ya da yapı tarafından denetlenmesi gerekiyor. İklim adaleti ancak adil, şeffaf, katılımcı bir yönetimle, bu anlayışla sağlanabilir; bunu sağlarsak iklim adaletinden bahsetmemiz mümkün.

“DOĞAYLA UYUMLU OLMAYAN YAKLAŞIMIN YANINDA OLMAYIZ”
Yeşil büyüme, aşırı üretim, daha fazla karbon salınımı demektir; bu anlayışla daha fazla karbon salınımı demektir. Toplumun temel ihtiyaçlarını öncelemeyen, doğayla uyumlu bir üretim ve tüketim modeli uygulamayan, sadece büyümeyi hedef alan bu yaklaşımın yanında olmamızı beklemeyin.
Vatandaşın ve yargı denetiminin zayıflatıldığı bir düzenlemeden bahsediyoruz. Teknolojik dönüşüm kapsamında Bakanlık kömür ve fosil yakıt yatırımlarını sürdürebilecek politikaları benimsemekte, Paris Anlaşması’nın gerektirdiği emisyon azaltımı için gerekli adımları atmaktan kaçınmaktadır. Her ne kadar karbon yutak alanlarının korunmasından söz edilse de bu alanların korunmasına ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Türkiye’de korunan alan yüzde 8,7 oranında kalırken bu oranın yüzde 30’lara çıkması gerekmektedir ancak buna dair de herhangi bir çalışmanın olmadığını görüyoruz. Afetlere dair, kentsel planlamaya dair, sulak alanların korunmasına dair, ormanların, tarım alanlarının korunmasına dair gereken tedbirler alınmıyor bu ülkede.

“KAPSAMLI VE KAPSAYICI DEĞİL”
İklim krizinin sağlık üzerinde yarattığı etkileri de yeterince irdelemediğimiz görülüyor ve buna ilişkin kadınların, yoksulların, dezavantajlı kesimlerin ne tür şeylere maruz kaldığına dair araştırmaların yapılmadığı ve bir fon sisteminin oluşturulmasına dönük bir çalışmanın olmadığını görüyoruz. Sonuç olarak, kapsamlı ve kapsayıcı olmayan, yeni sorunlar yaratmaya dönük bu yasa teklifinin -bizim istirhamımız- burada, yeniden, bu kadar milletvekilinin önerisiyle, bakın, bu kadar çevre kuruluşları var bunların da önerisiyle, gerçekten bu ülkenin ve dünyamızın yararına düzenlenmesi konusunda önerimi tekrar ediyorum. Bütün emeği geçenlere teşekkür ediyorum.”

87 Kez Görüntülendi.
Etiketler:
Yorumunuz
Konu hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

EN SON HABERLER

© 2017 Gerçek Adana Tüm Hakları Saklıdır ~ İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.