Basına ve Kamuoyuna
Pandeminin başlangıcından bu yana Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) salgında eğitim konusunda öngörüden yoksun , plansız bir süreç yürüttüğü son kararlarıyla daha da açığa çıkmıştır. Anlaşıldığı kadarıyla artık yüz yüze eğitim yapılmayacak. Eğitim-öğretim uzaktan devam edecek. MEB yüz yüze eğitime geçmek için yapması gerekenlerden ve alması gereken tedbirlerden böylece kurtulmuş olacak. MEB bütün bu olumsuzlukların üzerini örtmek için yeni gayretler içerisine girmektedir.
Lise sınavlarına ilişkin düzenlemeyle eğitim yönetimindeki yanlışlar ve karar alma süreçlerindeki antidemokratik uygulamalar, öğrencilere ve velilere ‘çok seçenek’ sunularak örtülmek istenmektedir.
Eğitim politikalarının sıklıkla değişmesinde, MEB’in eğitim alanına dair söz, karar ve irade sahibi olmamasının da payı vardır. Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu gibi bir üst kurulun varlığı, MEB’in 17 Mayıs’tan önce irade kullanamamasına yol açıyor. MEB açıklamasında “Resmî ve özel, örgün ve yaygın tüm eğitim ve öğretim kurumlarında yüz yüze eğitimin devamıyla ilgili karar, 17 Mayıs 2021 tarihinde yapılacak durum değerlendirmesinin ardından kamuoyu ile paylaşılacaktır.” ifadesi, 18 Mayıs’ta ne olacağını MEB’in de öngöremediğinin itirafı niteliğindeydi. Günü birlik kararlar, aç-kapa politikaları ile eğitim yapboz tahtasına çevrilmiş, sık sık değişen kararlarla öğretmenlerimiz, öğrencilerimiz ve velilerimiz ne yapacağını, nasıl bir kararla karşılaşacağını bilemez bir duruma sokulmuştur. Eğitim bileşenlerine bunları yaşatmaya kimsenin hakkı yoktur. Bu nedenle Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, eğitim ve bilim emekçilerinden, öğrencilerden ve velilerden özür dilemelidir.
MEB’e gönderdiğimiz 26 Şubat tarihli yazıda, eğitime erişimde yaşanan eşitsizliklere dikkati çekerek ve lise yaş grubunun bulaş riskine vurgu yaparak sınavların iptal edilmesini talep etmiştik. Daha birçok açıklamamızda benzer taleplerimizi gerekçeleriyle ortaya koymuştuk. Ancak MEB’in eğitim politikalarını belirlemede tek irade olmaması ve demokratik katılımcı bir anlayışa sahip olmaması nedeniyle bu çağrılarımıza o tarihlerde dikkat edilmemiş ve sınav ısrarından vazgeçilmemiştir. Eğitim emekçilerinin aşılanmasına başlanmadan ve maske, mesafe ve yüzey/solunum hijyeninin sağlanmasına ilişkin diğer tüm önlemler alınmadan, bulaş riski bakımından yaş itibariyle yetişkinlerle benzer nitelikler taşıyan öğrencilerin olduğu liselerde yüz yüze eğitime başlanmış, ancak Covid-19 vakaları patlamış ve hayatını kaybeden eğitim emekçilerimiz olmuştur. Yanlış uygulamalar ve alınmayan tedbirler nedeniyle Mart 2020 tarihinden bugüne kadar Covid-19 salgını nedeniyle yaşamını yitiren eğitim emekçilerinin sayısının 47 olduğunu tahmin ediyoruz. Rakamların kamuoyu ile paylaşılması talebimiz karşısında MEB’in sessiz kalmasını dikkate aldığımızda, bu sayının tahminlerimizin de ötesinde olduğunu ifade etmek isteriz.
Şimdi geldiğimiz noktada, 11 Mayıs’ta yapılan açıklama ile sınavlar konusunda yeniden ve oldukça esnek bir planlama yapılmıştır. Öğrencilerin ve velilerin taleplerinin dikkate alınacağı belirtilen bir açıklama yapılarak, sınav ısrarında ne kadar yanlış bir yaklaşım içinde olunduğu kabul edilmiştir. MEB’in 11 Mayıs’ta yaptığı açıklamayla “hazırlık, 9., 10. ve 11. sınıf öğrencilerine bu sınavlara katılıp katılmama konusunda tercih hakkı sunulacağı” müjdesi verilmiştir. Öğrenciler isterlerse ikinci dönem sınavlarına katılmayıp birinci dönem sınavının geçerli olmasını isteyebilecek, isterlerse de ikinci dönem sınavlarına katılabilecekler.
Gerekli önlemleri almayan; öğretmenleri aşılamayan, her yer betonlaşırken okul ve derslik inşa etmeyen, yeni öğretmen ataması yapmayan MEB, “Sınavlara isterseniz katılabilir istemezseniz katılmayarak bir tercihte bulunabilirsiniz.” diyebilir mi? MEB’in görevi sınavlar yaparak bir öğretim türü ve düzeyinden diğerine öğrenci akışlarını sağlamak olamaz. Birinci dönem yapılan sınavlar iptal edilmeli, ikinci dönem sınav yapılmamalıdır. Sınavsız bir eğitim sisteminin, tüm okulları koşulları itibariyle birbirine denk hale getirmekten geçtiğinin bilinciyle, okullar arasındaki eşitsizlikleri giderecek eğitim politikalarına yönelmek gerektiği ortadadır. MEB, özgürlük yanılsaması yaratmaktan vazgeçmeli, salgında eğitim stratejisini yüz yüze eğitime, yüz yüze eğitimin fiziksel alt yapısını ve yeni öğretmen atamalarını ve diğer eğitim koşullarını hazırlamaya çevirmelidir.
Eğitim Sen olarak yeni dönemde her öğrencinin yüz yüze eğitim hakkına, her öğretmenin aşılanarak sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışma hakkına ulaşabileceği ve velilerin çocuklarını hiçbir kaygı duymadan okula güvenle gönderebileceği bir yurttaşlık hakkı için Milli Eğitim Bakanlığı’nı tam bir eğitim seferberliğine, göreve çağırıyoruz.
Mayıs ve Haziran’da YÜZ YÜZE eğitim için acil çağrı ve somut önerilerimiz;
OKULÖNCESİ ve İLKOKUL:
1-Sınıf mevcudu en fazla 25 (daha kalabalık şubeler için bölünmüş sınıf)
2-Kantin kapalı olmalıdır. Ayakta yemek yok (yemekler sınıfta yenebilir ya da yemeksiz yarım gün)
3-Fiziki mesafenin en az 1 metre olması, (25 kişi için 30 m2 lik bir alan)
4-Maskelerin okul tarafından verilmesi, sık sık değiştirilmesi.
5-Sınıfların havalandırılması (pencereler ve kapı açık)
6-Öğrencilerin diğer şubelerle temasının kesilmesi.
Bunlara ek olarak ORTAOKUL ve LİSELER için,
7-Mümkünse daha fazla seyreltme (Yeni sınıfların açılması mümkün değilse bahçelerde çadır derslik veya bazı derslerin açıkta yapılması da düşünülebilir)
8-Yaya ulaşım. Uzak mahallelerde olan öğrencilerin yakın mahalle okullarına geçici devam hakkı verilmesi
9-Dersler günlük 5 saati geçmeyecek şekilde planlanmalı
10-Müzik, beden, görsel sanatlar vb. derslerin bahçede yapılması
AYRICA
11- Okul personelinin AŞILAMASININ hızlı bir şekilde tamamlanması.
12-Filyasyon sırasında anne babası hasta olan çocukların bildiriminin eksiksiz yapılması, HES kodundan sıkı takip yapılması
13-Okullarda gözlemcilere izin verilmesi
14- Müfredatın seyreltilmesi, günün ihtiyaçlarına göre yeniden oluşturulması
15- Sınav anlayışından vazgeçilerek, yapılan sınavların iptal edilmesi.