Seray Sayar Levent | 06 Aralık 2023 | Alt Manşet, Genel, Gündem, Manşet, Son Dakika, Sürmanşet, Tüm Manşetler, Yerel Haberler A- A+
Cehalet dediğimiz kavram öyle okumayla, akademik kariyerle ya da ultra zenginlikle yok olamayacak kadar derin anlamlar taşıyan bir kavram aslında.
Ve hatta şimdiki zamanımızda akademik kariyer yapanların cehaletinin tavan yaptığına sık sık şahit olmaya başladık. Ne acı değil mi?
Bir toplumu da yok eden her şeyi bilen, ancak kendi işini bile takip edemeyen insan topluluğunun varlığı değil mi?
Cehalet aç gözlülüğü ve maddi doyumsuzluğu da beraberinde getirmiyor mu?
Yoksa bu kadar milyonlar kazanırken, insanların dolandırılmasının hiçbir açıklaması yok…
Özellikle bizim toplum ne çekti be…
Gelen dolandırdı, giden dolandırdı. En ilginç yanı, dolandırıcılık tarihine baktığınız zaman bu ne ilk olacak ne de son…
Hak ediyor muyuz? Bence sonuna kadar hak ediyoruz…
Tek üzüldüğüm, gözünü para hırsıyla bürümüş, her yolun mubah olduğunu düşünen bir neslin çocuklarını bu şekilde büyütmeye çalışması.
Bu topraklara başka Atatürk gelmeyecek ki toplumun cehaletiyle uğraşsın. Ayrıca, galiba insan denen varlığın genlerinden kaynaklanan bir durum yaşıyoruz. Yoksa yaşanmışların üzerine “cahil kalacağım… Cahil kalacağım…” diye bu kadar hevesli olunmazdı.
Geçenler de Selçuklu Beyi Melik Gazi’nin hikâyesi önüme geldi. Elbette ki buna benzer örnekler çok daha fazla, ancak koca Melik Gazi’nin başına gelenler gerçekten beni üzdü ve şaşkınlık yarattı.
Bakın Selçuklu Beyi ölmesine rağmen adamcağızın başına ne işler gelmiş.
“Selçuklu Beyi Melik Gazi, 1134 yılında hayatını kaybediyor ve sağlığında yaptırdığı türbeye mumyalanarak koyuluyor..
Ayva yaprağına doktordan daha çok inananlar bir dedikodu üzerine harekete geçiyorlar :
“Mumyadan alınan parça; yemeklere, içeceklere katılırsa cinsel gücü artırıyor!..”
Kısır kadınların ve erkeklerin çocuk sahibi olmasını sağlıyormuş!..
Melik Gazi’nin 1935 yılında önce bir kolu, sol kolu koparıla koparıla zaman içinde yok oluyor..
Dişlerini bile söküp deri ve kemiklerinden küçük parçalar alıyorlar. Mumya her gün eriyor..
Bitmiyor Melik Gazi’nin ölümü sonrasında çektikleri.. Sen koskoca Selçuklu Beyi ol, dişlerini, kolunu yesinler..
1978 yılında, Melik Gazi ve üç Selçuklu yöneticisinin mumyalarının bir bölümü, dileklerini aktarmak üzere mumla türbeye giren kişiler yüzünden yanıyor. .
Yanan kısma hoyratça su dökülünce Melik Gazi ve Selçuklu yöneticileri biraz daha azalıyor yattıkları yerde..
Yetmiyor, mumya koktu diyerek havalandırmaya, güneşte kurutmaya çıkarıyorlar. Koskoca Melik Gazi’ye yeni yıkanmış halı muamelesi yapılıyor anlayacağınız.
1996 yılında, “İslamiyet’te mumya olmaz, bu ne böyle?” tepkileri sonrasında mumyaları toprağa gömüyorlar.. .
“Kayseri Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu”, mumyaları topraktan çıkarma kararı alıyor. Mumyalardan geriye ne kaldıysa kurtarılıyor..
Ne feci bir durum öyle değil mi? Anlayacağınız dolandırılmaya gönüllüyseniz mutlaka birileri maddi-manevi sizi dolandırmaya hazırdır.
Siz cahil kalmaya gönüllüyseniz de mutlaka birileri üzerinizde tepinmeye hazırdır.
O yüzden, gönüllü olduğumuz her eylemin sonucuna katlanmak zorundayız. Ayrıca bu anekdotun dışında, insanların ne kadar korkunç yaratıklar olduğunu görmek… Ayrı bir sosyolojik-psikolojik araştırmayı gerektirmiyor mu?
Geçmişte ve şimdi yaşananları gördükçe… Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ne kadar önemli devrimler yaptığını ve o dönemde nasıl bir toplumla mücadele ettiğini okudukça, hayret içinde kalmıyor muyuz?