Bugün sizine Yaşar Kuru’dan bir alıntı ile merhaba demek istedim.
“BB kuşağı dediğimiz 1944-1960 doğumlu insanların; – Delinen pantolonlarına yama vurmaları, – Yıpranan giysilerini onarmaları, – Sökülen ayakkabılarını dikmeleri, – Patlayan futbol topunu sağlamlamaları, – Bozulan radyoyu tamir ettirmeleri, sırf yoksulluktan değildi. Sadece tutumluluktan da değildi.
Onlar bunları yapmakla, kendinden sonraki nesile çok önemli bir mesaj veriyorlardı. Onlara; – Eşleriyle araları açıldığında, alternatiflere yönelmeden aralarını düzeltmelerinin mümkün olduğuna, – Çocuklarıyla aralarına kara kediler girdiğinde bu durumun vakit geçirmeden telafi edilmesinin gerekliliğine, – Arkadaşlarıyla, komşularıyla, dostlarıyla bağları koptuğunda; yenilerini aramakla vakit kaybetmeyip, aralarındaki bağları tekrardan bağlamalarının kaçınılmaz olduğuna…müthiş bir örnek olması için, onların böyle bir yetenek geliştirmeleri için onlara “prototip” olmaya da çalışıyorlardı.
Yani bir yandan yeni neslin; – Onarıcı, – Telafi edici, – Tamir edici, – “Arabulucu” özellik kazanmasına önayak oluyorlardı.
Onların bu çabalarının “çaresizlikten”, yokluktan, fakirlikten, cimrilikten ileri geldiğini düşünen 1965-2000 kuşağı olan “X” ve “Y” nesli, bu sinyali alamadı.
Bu nedenle yeni kuşak nesil; – Eşiyle bozuştuğunda, – Arkadaşıyla atıştığında, – Komşusuyla kavga ettiğinde, ortamı yumuşatmayı, aralarını düzeltmeyi, barışabilmeyi düşünemediğinden, becermediğinden onları “değiştirmeyi” seçmek gibi stratejik bir hatanın içine düşebiliyor.
Söz gelimi; – Bana arkadaş mı yok? – Başka komşu mu yok sanki. – Hiç dert değil, elimi sallasam ellisi. – Küserse küssün…gibi “sanal efelik” taslayarak fıtratını bozabilmektedir. Bu nedenle önceki kuşak onlar için “Nereden türedi bu nesil?” diyerek hayretini ifade etmek zorunda kalabiliyor. Yani onların beceriksizliğine vurgu yapıyor.
Galiba; “Tamirciliği” unutan yeni kuşağı gelecekte zor günler bekliyor.” Evet, zor günlerin içinde olduğunun farkına varmayan bir nesil…
Farkındasınızdır, bu dönem de maddi-manevi her şey çok çabuk tüketiliyor. Hiç bir şey tamir edilme ihtiyacı duyulmadan pat… Çöpün dibini buluyor ki bu olay maalesef aile bağlarında da aynı…
Gençler ateşli, çabuk elde etme peşinde bunun üzerine hiçbir çaba sarf etme gibi dertleri yok.
Onlar için çabuk ulaşmak hayatlarının gayesi…
Emeksiz ulaş, elde et ve çöpe at gitsin…
Uzun sürmeyen evlilikler, garip bir ebeveyn anlayışı, akraba bağlarının kopuşu ve hatta uzun süre işi yoksa görünmeyen anne-babalar, kardeşler…
Bizler onlara göre, çağ dışı, eskici, yoz düşünen ve hatta aklı hiç bir şeye ermeyen miadını doldurmuş, vücudu gibi aklıda eskimiş nesilleriz.
Tek aklımın erdiği, bu çağda ki gençlerin bencil, duyarsız-duygusuz olmaları için bizim bilinçli bir çaba sarf etmediğimiz.
Ve bu da benim gözlemim, ne gariptir ki bu nesil, dışarıya karşı oldukça duyarlı, insani değerleri yüksek görünse de kendi için de anlamsız bir şekilde bencil ve acımasız olabildikler.
Neden, nasıl bu hale gelindiğini bir anne ve eğitimci olarak sorguladığım da inanın sağlıklı cevaplar veremiyorum.
Sahi biz “tamirciliği” unutturup bu nesli hangi ara bu hale getirdik?
Ben hala düşünüyorum…
Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!