Hoşgeldiniz  
ads

BİZ NE ARA BU KADAR KİRLENDİK?

admin | 04 Ekim 2018 | Köşe Yazıları


admin
yalcin_s_1963@mynet.com

MURAT YILDIZ
Egemen Gazetesi 5 Ekim yazısı

Gittikçe yalnızlaşıyoruz, kendi dört duvarımız arasında. Yangınlar çıkarıyoruz, hiç farkına varmadan… Vicdanlarımızı yakıyoruz, ömrümüzü yakıyoruz, kendi ellerimizle yarattığımız ya da bizim için yaratılan bir hücrede.
*
Başkalarının çığlığıyla, acısıyla, felaketiyle, gözyaşıyla, kanıyla, ölümüyle besleniyoruz. Biz, ne ara bu kadar küçüldük, ahlaksızlaştık, şeytana rahmet okutur olduk. Birbirimizin ölüsüne bile tahammül edemez olduk, farkında mısınız? Daha dün, aynı avluda otururduk, bugün mezarları bile birbirimize çok görür olduk.
*
Birileri atadan-dededen kalma bin yıllık suyumuzu kesti. Geldi o yemyeşil ormanın, dağların, vadilerin içinden geçen suyun başına zehir saçan bir tesis kurdu. Ormanımız kurudu, çocuklarımız sakat doğdu, hastalıklar yayıldı. Peki; ne oldu da o zehri bile savunur olduk. Suyuna, tohumuna, toprağına sahip çıkanı fişledik.
*
Bir çocuk tecavüzünü bile savunacak kadar ne ara köreldi vicdanlar, Allah aşkına? Depremde ölenlere bile ne oldu da oh çekti birileri… Aynı düğünlere gidip oynayan, eğlenip gülen, aynı cenazelere gidip yas tutanlar ne oldu da artık birbirine bir selamı bile çok görür oldu?
*
Ne oldu da artık birileri, komşusunu ihbar eder oldu? Nasıl bölündük böyle biz? Niye birbirimizi vatan hainliğiyle, devlet düşmanlığıyla, teröristlikle, teröre destekle, dinsizlikle suçlar olduk? Ne oldu da otobüslerde kıyafetini beğenmediğimiz kadınlara uçan tekme atar olduk?
Bize kim verdi, durup dururken namus bekçiliği görevini, kimden öğrendik durumdan vazife çıkarmayı? Kin ve nefret tohumları saçmayı, yakmayı, yıkmayı, tozunu dumanını attırmayı şehirlerin, insanların kemiklerini kırmayı niye destan saydık biz?
*
Kefenler giymiştik bir zamanlar. Aslında biz o kefeni giydiğimizde zaten ölüydük. Ölen insanlığımıza giydirilmişti o kefenler aslında. Dolar yaktık, dolar duasına çıktık, telefonlar kırdık da ön yargılarımızı kıramadık.
*
Yoksullaştık… Aslında en büyük yoksulluğumuz yoksunluğumuzdu. Sevgiden yoksunduk hepsi bu. Kefeni, bayrağı kuşandık da sevgiyi kuşanamadık. Yoksulluğumuz ocaklar söndürdü.
Tabutlar kucakladık bayrağa sarılı, ateşler düştü ocağımıza.
*
Bu topraklar üzerinde, belki de tatmadığımız acı kalmadı ama ayrıştırılmış hücresinde beynimizin kendi acımızdan başka acıyı yok saydık. Oysa öyle acılar vardı ki; bizim acımız o büyük acılar karşısında tükürse de yüzümüze Allah’ın üstümüze nur yağdırdığını düşündük.
*
Meczuplar, tv kanallarını gezip bu milletin el kadar çocuklarının dedesi yaşındakilerin koynuna sokulması fetvası verirken, neden kıyameti koparamadık? Çocuklarımız öldü, kardeşlerimiz öldü, ağabeylerimiz öldü iş cinayetlerinde, intihar saldırılarında, güvenlik güçlerinin müdahalelerinde, dağlarda, sokaklarda neden hep sustuk? Tekneler, botlar battı, çocuklar kıyıya vurdu, çocuklar öldü. Yurtlarda yangın çıktı, yine çocuklar öldü. Sustuk, sorgulamadık. Anlaşıldı, insanlar zihinlerde bölündü.
Sahi, biz ne ara bu kadar kirlendik?

707 Kez Görüntülendi.
Etiketler:
Yorumunuz
Konu hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

EN SON HABERLER

© 2017 Gerçek Adana Tüm Hakları Saklıdır ~ İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.