Kaç gündür yazı yazmak bir türlü içimden gelmedi. Zira bunca yıl yazdığım yazılar güncelliğini hep koruduğu için, kendimi tekrarlamak istemedim.Özellikle çocuk gelişimi ve sağlıyla ilgi olabilecek her konuyu yıllar içinde gündeme almışım.Siyasi yazı yazmak da artık benim için boşa kürek çekmekten farksız.Bazen düşünceleri süzgeçten geçirip, yazmak ne zor oluyormuş meğer…
Bugün bir misafirim geldi ve belki de bu yazıma yön veren, onunla konuşmalarım oldu.
Vefa…Aile…Bağlılık…Affetme…Toplumda ki suçların çoğalması… mal-mülk… ve hatta göçmen sorunları…
Bize anlatılan, öğretilen yani sonradan kazandığımız inançlarımız gereği, dünyaya bir kez geldiğimizin yaşamla bağlantısı, bunu hiç düşündünüz mü?
Dünyaya bir kez geliyoruz ve maddeye; ruhumuzdan, sevdiklerimizden daha önem veriyoruz.
Her şeyin güzeli, iyisi bizim olsun…
Para, mal-mülk, miras için birbirimizin gözünü oyuyoruz.
Kardeş kardeşe, evlat anaya- babaya düşman oluyor.
Ve biz hala bu dünyanın fani olduğunu beyan edip dururken, maddi çıkarlar yüzünden birbirimizi yemeye devam ediyoruz.
Ne garip çelişki öyle değil mi?
“Mal” dediğiniz meta… Doğanın bir hareketine bakar, şöyle bir sallarsa yeryüzünü… Ne mal kalır ne mülk…
Kendimize ve çevremize yatırım yapmak yerine, bir gün yok olup gideceğini ya da öldüğümüzde sırtımıza alıp gidemeyeceğimizi bile bile, yüzyıllardır mal-mülk uğruna ne canlar yaktığımızı, nelerden ödün verdiğimizi bir türlü idrak edemiyoruz.
Her şey meta oldu. Aileler maddi çıkar çerçevesinde aile olmaya çalışırken, evlatlar kalacak miras hesabıyla atalarına sahip çıkmaya gönüllü oldu.
Ebeveynler çocuklarının gözünde birer finans kaynağı olduğu için, verdikleri kadar saygı duyuldu.
Birilerine yardım ettiğimizde mutlaka bunun bir karşılığını bekledik. Bırakın yardımı, birini sevdiğimizde bile maddi olanaklarına göre sevgi ölçümüzü değerlendirdik.
Yeni moda “önce kendi, sonra karşındakini affet” furyasına kapılıp, aslında olayları olduğu gibi kabul etmeyi bıraktık ve kendimizde “affedici” kudretini bulduk, biz kimiz ki affedelim…
Katilin, neden katil olduğunu hiç düşünmedik,
Hırsız, neden hırsızlık yapar kafa yormadık,
Yoğun göç alan ülkemize gelenlerin önce etinden sütünden yararlandık. Sonra onları lanetlemeye başladık. Özellikle Suriyeliler geldiğinde evlerin fiyatlarını iki katına çıkartan, ucuz işçi oldukları için her işte çalıştıran, fuhuş batağına sürükleyen, karılarını-kızlarını avrat yapan biz değil miydik?
Bütün bu yozlaşmalar için, çare aramadık ya lanetledik ya da sempati duyduk, ancak bir türlü empati kuramadık.
Bir toplum nasıl bu hale gelebildi?
Peki, bütün bu kötülüklerde toplumun bireyi olarak bizim hiç mi suçumuz yok?
Sorarım size biz hangi ara bu hale geldik?
Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!