admin | 04 Aralık 2021 | Alt Manşet, Genel, Gündem, Manşet, Son Dakika, Sürmanşet, Tüm Manşetler, Yerel Haberler A- A+
Eğitim Sen Adana | ||
Eğitim Sen Adana Kadın meclisi ANket çalışmalarını ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Eğitimi Yaşamsaldır! konulu basın açıklaması gerçekleştirildi. Basın açıklamasını Eğitim Sen Şube Kadın Sekreteri Nilgün Doğan okudu.
ADANA EĞİTİM SEN KADIN MECLİSİNİN KASIM 2021 DE yüz eğitime yüz yüze eğitime geçiş sonrası Kadın eğitim emekçiler için hazırladığı ankete 107 kişi katılım sağlamıştır.
Katılımcıların %70.1 Evli %29.9 Bekâr olduğunu, %43.9 21 yıl ve üzeri, %22.4 11-15 yıl hizmet süresi olduğunu belirtmiştir.
Katılımcıların %38.3 Ortaokul %24.3 lisede görev yapmaktadır.
Katılımcıları %22.6 işinden memnun olmadığını , %99.1 aldığı maaşın yeterli olmadığını belirtmiştir.
Kadın eğitim emekçilerinin %34.9 ‘u çalışma hayatlarında ilerleyebilmede örneğin eğitim yöneticisi olmada cinsiyetlerinin engel teşkil ettiğini düşünüyor.
%42 ‘si cinsiyetinden dolayı çalışma yaşamı içinde idari ya da hukuki zorluklarla karşılaşmış.
Çalışma süreleri boyunca en az bir kez olmak üzere psikolojik tacize uğrayanların oranı %77.8 , sözlü tacize uğrayanlar %25, cinsiyet ayrımcı davranışlara maruz kalanlar %33 ve fiziki tacize uğrayanların oranı %5.6 dır. Ayrıca pandemide ve yüz yüze eğitime geçilen 3 aylık süreçte mobbinge maruz kalanların oranı %16.2 dir. Çalışırken kendini güvende hissetmeyenlerin oranı ise %39.3’tür.
%53.7 si ev içi işlerde eşlerinin yeterince sorumluluk almadığını belirtmiştir.
Okulların açılması ve yüz yüze eğitime geçişte kadın eğitim emekçisi kadınların %43.7 Öğrencilerin okula uyum sorunu yaşaması, sınıf ve okul kurallarına uymamaları, %25’i Sınıfların çok kalabalık olması konusunda zorlandıklarını %15.5 i ise İş yerinin yeterince temiz olmadığını ve hijyen maddelerinin yeterli olmadığını söylemişlerdir.
Ve son olarak çalışma yaşamında karşı karşıya kaldığınız sorunlara kalıcı çözümler üretebilmek için sizce en etkili yol ya da yöntem nedir? Sorusuna verilen cevaplar şunlardır:
-Kararlar alınırken asıl muhatabı olan öğretmenlerin düşünceleri alınmalıdır.
-İdareciler liyakat sahibi olmalıdır.
-Okullarda idareciler öğretmen ve diğer çalışanlarla sağlıklı iletişim kurabilmelidir.
-İdareciler adaletli olmalı
– Çözüm eğitim çalışanlarının örgütlenmesi ve birlikte hareket edebilmesidir.
-Sorun çözme becerilerini geliştirmek. Keyfi ve kişisel davranışlar yerine kurumsal işleyişi getirmek, Eğitim çalışanlarının hukuki ve idari yönden haklarını bilmesi ve haklarını savunma yollarını öğrenmesi
-Bakıcı ve kreş sorununun devlet tarafından çözülmeli. Kamu kuruluşlarına ücretsiz kreşler bir an önce açılmalı.
-Kadınlara pozitif ayrımcılık uygulanmalı.
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Eğitimi Yaşamsaldır!
DEĞERLİ BASIN EMEKÇİLERİ
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılığının sokakta, evde, işte derste yani yaşamın her alanında yeniden üretildiği ve yaşandığı Türkiye’de, kadına ve çocuğa karşı şiddet, istismar ve cinayetler her geçen gün katlanarak korkunç boyutlara ulaşmaktadır. Geleneksel cinsiyet rollerinin aile, okul, hukuk, ahlak, din ve medya tarafından sistemli bir şekilde inşa edildiği ataerkil egemen işleyişte, eğitim sistemi bu eşitsizliklerin sürdürülmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye’deki eğitim sisteminin özellikle kadınların ve kız çocuklarının geleneksel cinsiyet rollerini meşrulaştıran yapısı, Mevcut iktidarın muhafazakâr ve gerici cinsiyet anlayışı ile birlikte derinleşmektedir.
Tarihsel, toplumsal ve ekonomik norm ve kalıpların inşa edilip yeniden üretildiği bir iktidar alanı olan okullarda, erkek egemen işleyişi destekleyen cinsiyetçi rol, beklenti ve kalıp yargılar kız ve erkek öğrencilere dolaylı ya da dolaysız yollarla aktarılmaktadır. Cinsiyet eşitsizliklerini ‘’doğal’’ ve ‘’var olması gereken’’ bir durum olarak aktaran ders kitapları, uygulamalı dersler ve veli-öğretmen-idareci ilişkileri ile öğrencilerin cinsiyet rollerine uygun davranış kalıpları ve kazanımlar elde etmesi beklenmektedir.
Geleneksel cinsiyet rollerini destekleyerek buna uygun bir içerikle hazırlanan ders kitaplarında, kız çocukları daha çok ev içi alana ya da bu rollerine uygun olan mesleklere yönlendirilmektedir. Kız çocuklarına öğretmenlik, doktorluk, hemşirelik gibi meslekler önerilirken, yöneticilik, tamircilik ve güç gerektiren işler erkeklere uygun meslekler olarak gösterilmektedir.
Özellikle meslek liselerinde, mesleki bölümler cinsiyete göre ayrıştırılmaktadır. Cinsiyet eşitsizliğinin yoğun bir şekilde yaşandığı bu okullarda, genç kadınlar kadın işi olarak değerlendirilen çocuk bakımı, moda tasarımı gibi alanlara yönlendirilmekte, kendilerine anne ve eş gibi kalıp roller dayatılmaktadır. İmam hatip liselerinde ise devletin din eğitimini kendi tekeline alan yaklaşımının sonucu olarak, verilen eğitimi sorgulamayan, itaatkâr bireyler yetiştirilmesi amaçlanmaktadır.
4+4+4 eğitim sistemi ile derinleşen toplumsal cinsiyet farklılığından kaynaklanan eşitsizlikler pandemi dönemi ile birlikte, daha da ağırlaşmıştır. Tarihsel ve toplumsal açıdan dezavantajlı olan kız çocuklarının okulu bırakma riski ve okula dönmeme olasılıkları bu dönemde daha da artmaktadır. Kız çocuklarının okuldan, ekonomik ve toplumsal yaşamdan koparılması onları toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle her türlü şiddete, istismara ve çocuk yaşta evliliklere karşı savunmasız hale getirmektedir.
Millî Eğitim Bakanlığı’nın Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 21. maddesinde; “Evli olanların kayıtları yapılmaz, öğrenci iken evlenenlerin okulla ilişiği kesilerek kayıtları e-okul üzerinden açık öğretim lisesine veya mesleki açık öğretim lisesine gönderilir.” denilerek çocuk yaşta evlilikler olağan kabul edilmekte, ayrıca kız çocuklarının örgün eğitimden uzaklaştırılarak kamusal alandan dışlanmalarının önü açılmaktadır.
Geleneksel kadınlık rollerini İslami kurallar ile meşrulaştırmaya çalışan Milli Eğitim Bakanlığı, eğitimin en önemli unsuru olan ders kitaplarıyla, aile yaşamını kutsayan ve kadını yok sayan politikaların sürdürücüsü olmaktadır. Eğitim müfredatı eleştirel düşünceyi engelleyerek sorgulamayan bireyler yetiştirmeyi hedeflemekte, kız çocuklarına ve kadınlara dayatılan geleneksel yaşam biçimi eğitim müfredatı ile yeniden üretilmektedir. Tekçi, gerici, cinsiyetçi müfredat ile ayrımcılık derinleşmekte, cinsel yönelim farklılıkları da yok sayılmaktadır. Karma eğitime yönelik müdahaleler, eğitimin dinselleşmesi ve çocukların geleneksel rol kalıpları ile yetiştirilmesine yönelik müfredatlar şiddetin ve cinsel istismarın da önünü açmaktadır.
Oysaki müfredat değişiklikleri, ilkokulda, ortaokulda, lisede işlenecek derslerin içeriği tüm toplumu ilgilendiren düzenlemelerdir. Müfredattaki içeriğin ne olacağının, nasıl bir değişiklik önerildiğinin bütün yönleriyle, bilim insanları, eğitim bilimciler ve eğitim sendikalarının görüşleri alınarak, çeşitli yönleriyle tartışılarak belirlenmesi gerekmektedir.
İstanbul Sözleşmesi’nin gereği olarak 2014 yılında başlatılan Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Genel Müdürlüğü tarafından koordine edilen ‘Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi’ kapsamında 162 okulda eğitim emekçilerine verilen eğitim süreci tamamlanmıştır. Uygulama aşamasına geçilecek proje; İstanbul Sözleşmesi’nin tartışmaya açıldığı dönemde iptal edildi.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın yasağından hemen sonra, Yükseköğretim Kurulu Başkanı toplumsal cinsiyet kavramının Türkiye’nin toplumsal değerleri ve kabulleriyle uygun olmadığını savundu. Tüm üniversite rektörlerine gönderilen toplumsal cinsiyet eşitliği tutum belgesi Yüksek Öğretim Kurulu’nun web sayfasından kaldırıldı.
Milli Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurulu’nun “toplumsal cinsiyet eşitliği” politikalarından vazgeçmesi, eğitim müfredatının toplumsal cinsiyet normlarını yaratmaya ve yeniden üretmeye katkıda bulunan yapısı, kadın ve çocuğu koruyan uluslararası sözleşmelerin uygulanmaması, iktidarın kadın kazanımlarını daraltan politikalarının birer sonucudur. Bilinmelidir ki, toplumsal cinsiyet eşitliğini yok sayanlar; vakıf, dernek ve cemaatlerle protokol imzalayanlar; kadın cinayetlerinden, kadına yönelik taciz, tecavüz ve şiddetten; çocuk istismarı vakalarından; cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim farklılıkları nedeniyle katledilen hayatlardan birinci dereceden sorumludur.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin eğitim politikaları aracılığıyla yeniden üretilmesine karşı “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Eğitimi Yaşamsaldır” şiarıyla kampanya süreci başlatıyoruz. Geçmişten bugüne mücadele ettiğimiz talepleri bir kez daha ifade ediyor, Milli Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurulu’nu taleplerimizin karşılanması için etkin politika üretmeye çağırıyoruz.
•Siyasi iktidar, Milli Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurulu aracılığıyla uluslararası sözleşmelere atılan imzaların gereğini yapmalı, toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi tüm kademelerde ve üniversitelerin tüm bölümlerinde ders olarak okutulmalıdır.
•Eğitim öğretim müfredatı, cinsiyet eşitliği perspektifi esas alınarak yeniden düzenlenmelidir.
•Eğitimde toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini ortadan kaldırmak ve kadınların yönetim düzeylerinde yer almalarını sağlamak için cinsiyet eşitliği sağlayan mekanizmalar uygulanmalı, cinsiyet eşitliğinin esas alındığı bir çalışma yaşamı ve ortamı sağlanmalıdır.
•“Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Ayrımcılık ve Mobbing” başlıkları hizmet içi eğitim konuları haline getirilerek tüm eğitim emekçilerinin bu eğitimleri alması sağlanmalıdır.
•İstanbul Sözleşmesi’nin feshi iptal edilerek, sözleşme etkin bir biçimde uygulanmalıdır.
Her biri yaşamsal değerde olan taleplerimiz için, Eğitim Sen olarak iş yerlerimizde, sokaklarda, yaşamın her alanında mücadele ettik, mücadele etmeye devam edeceğiz. Taleplerimiz karşılana dek yaşamın her alanında eşitlik ve özgürlük mücadelemizi büyüterek sürdüreceğiz.