Elbette her şeyin nasıl bir başı varsa, bir de sonu vardır. Bir filmdeki mutlu son, bir yolun sonu, en güzel aşkların, ya da bir ömrün sonu… Bu topraklar üzerinde tanıklık edilen sonlar ise nedense hep acı sonlardır.
*
Bir bebeğin devlet eliyle ölüme terk edilmesi, babasının onu çuvala koyup taşıması, cihatçı katillerin, teröristlerin patlattığı bombaların, hiç durmadan aklanıp paklanan taşeronlar eliyle ölüme yollanan işçilerin sonu…
*
Dövülerek öldürülen Ali İsmail’in, 14’ünde vurulup 15’inde 16 kiloya düşen Berkin’in, 6 yaşındaki Gizem’in, Ermenek’te Ayşe ananın “Oğlum yüzme de bilmezdi, suyun içinde ne yaptı…” diye sorduğu maden ocağında can veren Ahmet Tezcan’ın sonu…
*
Atanamadığı için intihar eden Merve öğretmen vardı hani…Atanamayan öğretmenlerin simgesi olan Şafak Bay, canına kıyan işsiz öğretmen Gamze Filiz Arslan…
*
Hani bir de fidan gibi gençlerimiz var ya… Hepsi yoksul, hepsi ne büyük zorluklarla büyütülmüş gençlerimiz var ya hani… Hani sıvasız evlere, gecekondulara, yoksul semtlere, dağ köylerindeki baraka gibi evlere bayrak bayrak tabutları indirilen gençlerin sonu…
*
Liste öyle uzun ki gelmiyor bir türlü sonu… Bu sütunlara, sayfalara değil, ciltlere sığmaz yazsan. Oysa yine de mutlaka ama mutlaka vardır bir şeylerin sonu.
*
Belki de yeni bir sona doğru atılacak adamların ilk dönemecindeyiz şimdi. Elbette gelecektir sonu zulmün. Zulüm solacak, kan duracak, gözyaşları dinecek ve belki de acının tarihi yazılmayacak bu topraklarda bir daha.
*
En çok kadın ve çocuk cinayeti işlenen, en çok iş cinayeti yaşanan, tecavüzlerde başı çeken bir ülke olmayacağız ve ayrışmayacağız belki de… Kin, nefret tohumları saçılmayan, cepheleşmeyen, mezhep, din, Kuran, Allah kitap diye diye kandıramayacaklar belki de artık kimseyi…
*
Bu çürümenin, bu yozlaşmanın, bu Allahsızlığın, kitapsızlığın, vicdansızlığın da sonu gelecektir elbet. O güzel için hazırlıklar tamam. Atıldı adımlar. Işığa koşmak için vakit tamam. |