Hoşgeldiniz  
ads

Uluslararası Çalışma Örgütü’ne (ILO) göre çocuk işçiliği,

admin | 12 Haziran 2021 | Alt Manşet, Genel, Gündem, Manşet, Son Dakika, Sürmanşet, Tüm Manşetler, Yerel Haberler A- A+

çocukları çocukluklarını yaşamaktan alıkoyan, potansiyellerini ve saygınlıklarını eksilten, fiziksel ve zihinsel gelişimlerine zarar verici işlerde istihdam edilmesi” olarak ifade edilmektedir. Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), çocuk işçiliğini “çocuğun yaşına ve işin türüne bağlı olarak, minimum çalışma saatini aşan ve çocuğa zararlı olan iş” olarak tanımlamıştır. Ulusal mevzuatta ise çocuk işçiliğinin tanımı, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 71. maddesine dayanılarak çıkarılan Çocuk ve Genç İşçilerin Çalıştırılma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin 4. maddesinde yapılmıştır. Bu maddeye göre; “çocuk işçi, 14 yaşını bitirmiş, 15 yaşını doldurmamış ve ilköğretimini tamamlamış kişi, genç işçi de 15 yaşını tamamlamış, ancak 18 yaşını tamamlamamış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca, aynı maddede hafif işin tanımı yapılmış olup, çocuk ve genç işçilerin, okula devam edenlerin okula devamları ile okuldaki başarılarına engel olmayacak, meslek seçimi için yapılacak hazırlıklara ya da yetkili makamlar tarafından yeterliliği kabul edilen mesleki eğitime katılmasına engel olmayacak hafif işlerde çalıştırılabileceği hükme bağlanmıştır. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesine göre, her çocuğun “ekonomik sömürüden, tehlikeli olabilecek, çocuğun eğitimini engelleyecek, çocuğun sağlığını bozabilecek veya fiziksel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve sosyal gelişimini engelleyecek işlerde çalışmadan korunma” hakkı olduğunu vurgular (UNICEF, 2014). Türkiye, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ile 138 No’lu (Asgari Yaş Sözleşmesi) ve 182 No’lu (En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Acil Eylem Sözleşmesi) Uluslararası Çalışma Örgütü sözleşmelerine taraftır.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı çocuk işçiliğinin önlenmesi ve sonlandırılmasına yönelik 2017-2023 yıllarını arasında “Çocuk İşçiliği ile Mücadele Ulusal Programı hazırlamış ve 2018 yılını “Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Yılı” ilan etmişti. Türkiye’de çocuk işçiliğinin mevcut durumuna ilişkin en son veri toplama çalışması Türkiye İstatistik Kurumu tarafından 2019 yılında yapılan “Çocuk İşgücü Anketi Sonuçları 2019” çalışmasıdır. Bu çalışma 2019 yılının 4. Çeyreğini kapsamaktadır. Bu veri toplama çalışması  “Hanehalkı İşgücü Araştırması” ile birlikte 5-17 yaş grubundaki çocukları kapsamaktadır. Bu araştırmada Türkiye’deki uluslararası geçici koruma altındaki çocuklar bulunmamaktadır. Türkiye’deki 16 milyon 457 bin çocuğun,  720 bini çocuk işçiliği yaptığı iddia edilmektedir. 2020 yılı itibariyle Türkiye’de 22 milyon 750 bin 657 çocuk bulunmaktadır. Söz konusu çocukların yüzde 30,8’i tarım, yüzde 23,7’si sanayi, yüzde 45,5’i ise hizmet sektöründe çalıştığını, sektörler yaş grubuna göre incelendiğinde, 5-14 yaş grubunda çalışan çocukların yüzde 64,1 ile tarım sektöründe, 15-17 yaş grubunda çalışan çocukların ise yüzde 51 ile hizmet sektöründe çalıştığı  görülmektedir. Çalışma ortamında fiziksel sağlığı olumsuz etkileyen faktörler incelendiğinde, çalışan çocukların yüzde 12,9’unun aşırı sıcak/soğuk ya da aşırı nemli/nemsiz bir ortamda çalıştığı, yüzde 10,8’inin kimyasal madde, toz duman veya zararlı gazlara maruz kaldığı görüldü. Çalışan çocukların yüzde 10,1’i zor duruş şekli veya harekete maruz kaldı veya ağır yük taşıdı, yüzde 10’nu ise gürültü veya şiddetli sarsıntıyla karşılaştı. Bunların yüzde 6,4’ünün çalıştığı ortamda kaza riskiyle karşı karşıya kaldığı, yüzde 4,6’sının ise çalıştığı iş yerinde göz yorgunluğu veya görsel odaklanma konusunda risk altında olduğu belirlendi. Çocukların yüzde 1,3’ü çalıştığı yerde bir yaralanma veya sakatlanmaya maruz kalırken, yüzde 4,4’ü çalıştığı yerde yaralanma veya sakatlanmaya tanık olduğunu, iş yerinin çalışma koşullarından kaynaklı herhangi bir rahatsızlık geçirenlerin oranı yüzde 0,6 iken, bu duruma tanık olanların oranı yüzde 2,2 olduğu ifade edilmektedir.  Çocukların yüzde 0,1’i çalıştığı yerde fiziksel, sözlü şiddet veya kötü muameleye maruz kalırken, bu duruma tanık olanların oranı ise yüzde 1,5 olarak tahmin edildiği söylenmektedir. Çalışan çocukların yüzde 79,7’sini 15-17 yaş grubundakilerin, yüzde 15,9’unu 12-14 yaş grubundakilerin, yüzde 4,4’ünü de 5-11 yaş grubundaki çocukların oluşturduğunu ifade etmektedir. Yaş gruplarına göre, 5-14 yaş grubundaki çalışan çocukların  %72’si, 15-17 yaş grubunda çalışan çocukların ise %64,1’i aynı zamanda bir eğitime devam ettiğini,  Çalışan çocukların yüzde 34,3’ü eğitime devam etmediğini ifade etmiştir. Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün 24 Şubat 2021 tarihi itibariyle yaptığı açıklamaya göre; Türkiye’deki geçici koruma altındaki kayıtlı Suriyeli sayısı 3 milyon 656 bin 525 kişi olduğunu ifade etmektedir. Bu kişilerin 1.733.034 (%47,4) 0-18 yaş grubu çocukları oluşturmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2019 yılında gerçekleştirdiği Çocuk İşgücü anketinde uluslararası geçici koruma altındaki çocuk işçilerinin kapsam dışında tutulması gerçek verileri yansıtmadığının önemli bir göstergesidir. Türkiye son dönemde bölgesel savaşların etkisiyle çok fazla sığınmacı, göçmen ve mülteciye ev sahipliği yapmaktadır. Bu durumda çocuk işçilerin sayısında artışa neden olmaktadır. Çukurova Bölgesinde bulunan illere göre, geçici koruma altındaki Suriyelilerin sayısına bakıldığında; Adana’da 253.469 kişi (%11,2), Hatay’da 436,264 kişi (%26,2), Mersin’de 224.965 kişi (%12) ve Osmaniye’de 47.336 kişi (8,6) olduğu belirtilmiştir. Çukurova Bölgesindeki illere göre nüfus oranına bakıldığında %58 oluşturmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı ve UNİCEF ile işbirliği hazırlanan Türkiye’de Geçici Koruma Altındaki Çocukların Eğitimine İlişkin İstatistik Raporu (GİGM, Ekim 2019)’na göre, Adana’da okul çağındaki çocuk sayısı 74.040 iken okula devam öğrenci sayısı ise; 36.153 kişi olarak belirtilmektedir. Mersin’de okul çağındaki çocuk sayısı 57.611 iken bu çocukların okula devam öğrenci sayısı ise; 30.585 olarak belirtilmektedir. Hatay’da okul çağındaki çocuk sayısı 127.905 iken bu çocukların okula devam öğrenci sayısı ise; 63.858 olarak belirtilmektedir. Osmaniye’de okul çağındaki çocuk sayısı 14.810 iken bu çocukların okula devam öğrenci sayısı ise; 10.910 olarak belirtilmektedir. Bu istatistiki verilere göre Çukurova Bölgesinde okul çağındaki öğrenci sayısı toplamda 270.366 kişidir. Okul çağındaki öğrencilerden okula gidenlerin sayısı ise; 140.506 çocuktur. 2019 yılında yapılan araştırmaya göre Çukurova Bölgesinde okula gitmeyen uluslararası koruma altındaki çocuk sayısı 129.860’dir.   İSİG Meclisi’nden aldığımız verilerine göre 2018 yılında 67 çocuk, 2019 yılında 67 çocuk, 2020 yılında 68 çocuk ve 2021 yılının Mayıs ayına kadar 8 çocuk olmak üzere toplamda 210 çocuk çalıştırıldıkları işyerinde yaşamını yitirdi.  

Çocuk İşçiliğini İzleme ve Önleme Derneği olarak; Türkiye’deki kamu, sosyal ve sivil toplum örgütleri çocuk işçiliğinin sonuçları konusunda tartışma yürütmesi, ağır ve hafif çalışma koşullarının belirlenmesi, alınan ücretin azlığı veya yaşam koşullarının iyileştirilmesi gibi çalışmalar çocuk işçiliğine meşru zemin yarattığını tüm kamuoyuna bildiririz. Türkiye’de COVID-19 salgını sebebiyle 2019-2020 eğitim öğretim yılında, Mart ayının ikinci haftasında okullarda eğitime ara verildi. Okullarda eğitime ara verilmesinin hemen ardından acil olarak uzaktan öğrenme araçları ve imkanları kullanılarak öğrenmenin sürekliliği sağlanmaya yönelik çeşitli adımlar atıldı. Türkiye’de tüm kamu kurumlarının altyapı ve imkanları salgının önlenmesi, salgın sırasında öğrencilerin öğrenme kayıplarını asgari düzeye indirilmesi ve öğrenme sürekliliğin sağlanmasına yönelik EBA geliştirilmiştir. Millî Eğitim Bakanlığı Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü verilerine göre 23 Mart – 19 Haziran 2020 tarihleri arasında EBA’yı toplam 7.383.213 öğrenci, 1.030.516 öğretmen aktif olarak kullandığını, toplam 5.954.174 canlı ders yapıldığını ifade etmiştir. Millî Eğitim Bakanlığının 2018-2019 örgün eğitim istatistiklerine baktığımız da Türkiye’de toplam öğrenci sayısı (okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve ortaöğretim) yaklaşık 18 milyondur. Buna göre 2019-2020 eğitim öğretim yılına göre öğrenci sayısının benzer büyüklükte olduğu varsayılacak olursak, uzaktan öğrenme sürecinde öğrencilerin %60’ının EBA’ya hiç giriş yapmadığı iddia edilmektedir. TÜİK Hanehalkı Bilişim Teknolojileri – 2019 Kullanım Araştırması sonuçları ülke genelinde teknolojik araçlara erişimle ilgili fikir sahibi olmak için kullanılabilir. TÜİK verilerine göre, Türkiye’de hanelerde; internet erişimi bulunma oranı %88,3; masaüstü bilgisayar bulunma oranı %17,6;  taşınabilir bilgisayar (dizüstü, netbook) bulunma oranı %37,9; tablet bilgisayar bulunma oranı %26,7; cep telefonu (akıllı telefon dâhil) buluma oranı ise %98,7’dir. Bu verilere göre, Türkiye’de yaklaşık her 10 haneden birinde internet bağlantısı bulunmamaktadır. Masaüstü bilgisayar, taşınabilir bilgisayar veya tablet bulunan hane oranları da oldukça düşüktür; bir hanenin internet erişimi bulunsa dahi uzaktan öğretim içeriklerini verimli kullanmak için gerekli olan teknolojik araçlar bulunmuyor olabilir. Diğer bir deyişle, hanedeki internet erişimi yalnızca cep telefonu üzerinden sağlanıyorsa hem internet kapasitesi hem de kullanılan telefonların özellikleri etkili bir uzaktan öğrenme süreci için yeterli olmayabilir. TÜİK’in bu verileri Türkiye’deki tüm haneleri -içinde öğrenci olsun ya da olmasın- kapsamaktadır; bu nedenle öğrencilerin sahip olduğu teknolojik imkânlara dair net bir çıkarım yapmak doğru olmayacaktır. Öğrencilerin evlerinde bulunan imkânlara yönelik daha net bir fikir sahibi olmak için PISA 2018 araştırmasının sonuçları kullanılabilir. Türkiye’de 15 yaş grubundaki öğrencileri temsilen toplam 6.890 öğrencinin katıldığı araştırmanın sonuçlarına göre, Türkiye’de evinde internet bağlantısı bulunmayan öğrenci oranı %24,1, okul çalışmaları için kullanabileceği bir bilgisayar olmayan öğrenci oranı ise %33,3’tür. Ayrıca, araştırmaya katılan öğrencilerin %13,0’ü evlerinde ders çalışmak için sessiz bir yer olmadığını ifade etmiştir. Evinde hiç televizyon bulunmayan öğrenci oranı ise %0,8’dir.

Sonuç olarak; Her ne kadar eldeki veriler Türkiye’deki tüm öğrencilere dair net bir şeyler söylemek için yeterli olmasa da uzaktan öğrenme sürecinin her öğrenci için eşit derecede etkili olmayacağını söylemek için yeterlidir. Bu noktada, Türkiye’de tüm uzaktan öğrenme sürecinin internet tabanlı olmaması, ağırlıklı olarak EBA TV’nin kullanılması olumlu bir uygulamadır. Bilgisayar, tablet, akıllı telefon, internet bağlantısı gibi teknolojik araçlara erişimi olmayan öğrenciler de EBA TV yayınlarını takip ederek uzaktan öğrenme sürecine dâhil olabilmektedir. Ancak Türkiye’de öğrencilerin uzaktan eğitime erişimiyle ilgili veriler uzaktan öğretim araçlarının etkililiği ile değerlendirildiğinde ciddi sınırlılıklarla karşılaşılmaktadır. COVID-19 dolayısıyla okulların kapatılmasıyla etkili bir telafi programı uygulanmadığı takdirde sosyo-ekonomik olarak dezavantajlı öğrenciler, kız çocukları, etnik azınlıklar ve engelli öğrenciler için bu etkilerin daha da derinleşeceği çocuk işçiliğinin artacağı tahmin edilmektedir. Türkiye’de çocuk işçiliğiyle mücadeleye yönelik çok sayıda yasal düzenleme, eylem planı ve stratejik planın varlığına, ulusal ve uluslararası kuruluşlarca desteklenen çok sayıda projenin uygulanmasına karşın, bugüne dek çocuk işçiliği ile mücadele politikaları, yeterince etkili sonuçlar vermemiştir. Türkiye halen çocuk işçiliği sorunu olan bir ülke olma konumunu sürdürmektedir. Ne var ki, çalışan çocukların ülke genelindeki güncel istatistiki verileri bulunmamaktadır. Oysa, çalışan çocukların yaşa, bölgeye, sektöre dayalı ayrıntılı verilerine sahip olmak ve bunu yıldan yıla izlemek, uzun vadeli bir mücadele politikasının üretimi için son derece önemlidir. Çocuk işçiliği ile mücadelenin çok taraflı ve çok katmanlı bir politikalar seti içinde değil, geçici finansman kaynaklarına dayalı projeler aracılığıyla sürdürülmesi, konuyla ilgili projelerin koordineli biçimde yürütülememesi, projeler sona erdiğinde sahadaki mücadelenin de sona ermesi, çocuk işçiliği ile mücadeleye yönelik ayrı bütçe kalemlerinin tahsis edilmemesi, TÜİK’in çocuk işçiliğiyle ilgili düzenli veri toplamaması, yüksek kayıtdışılığın devam etmesi, mücadeleyi zayıflatan başlıca unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Çocuk işçiliğiyle mücadele politika süreç analizinin ortaya koyduğu gibi, bu konuda çok sayıda yasa, belge ve kurulun varlığı, önemli olmakla birlikte yeterli olmamaktadır. Çocuk işçilikle kalıcı bir mücadele için tarımda çözülmenin engellenmesi, kayıtdışılıkla ve işsizlikle mücadele edilmesi, kadın istihdamının artırılması, sosyal koruma sisteminin güçlendirilmesi, yoksulluğun önlenmesi, parasız, evrensel ve eşitlikçi bir eğitim sisteminin oluşturulması, eğitim istihdam ilişkisinin güçlendirilmesi, denetim sisteminin kuvvetlendirilmesi ve toplumsal farkındalığın artırılabilmesi gerekmektedir. Çünkü çocuk işçiliği, çok katmanlı bir sorundur ve diğer politika alanlarındaki mücadele kazanılmadıkça ve yoksulluk önlenmedikçe sürekli ve kalıcı bir başarı olanaklı görünmemektedir.

646 Kez Görüntülendi.
Etiketler:
Yorumunuz
Konu hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

EN SON HABERLER

© 2017 Gerçek Adana Tüm Hakları Saklıdır ~ İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.