admin | 21 Nisan 2020 | Alt Manşet, Genel, Gündem, Manşet, Son Dakika, Sürmanşet, Tüm Manşetler, Yerel Haberler A- A+
Prof. Dr. Ahmet Hilal, “Bu Coronavirüs salgını sınav niteliğinde”
Adana Tabip Odası (ATO) ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Adana Şube Yönetim Kurulları adına yazılı açıklama yaparak Coronavirüs salgını süreci ile ilgili değerlendirme yapan Başkan Prof. Dr. Ahmet Hilal, “Aralık ayında ilk kez Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkarak, sonrasında tüm dünyayı etkisi altına alan Coronavirüsünün neden olduğu COVID-19 pandemisi, tüm dünyayı olumsuz olarak etkiledi ve bu pandeminin ve etkilerinin daha ne kadar süreceği belli değildir. Bilim çevreleri yeni salgınların ihtimal dahilinde olduğunu bildirmektedir. Bu salgın ülkeler, hükümetler ve toplumlar için ciddi bir sınav niteliği taşımaktadır.” dedi.
Değerlendirmenin tam metni aşağıdaki gibidir;
“Bazı ülkelerde salgın kontrolünün daha iyi olduğu, hasta ve ölüm oranlarının düşük olduğu bildirilse de, salgının genel gidişatı tüm dünyada kötü bir izlenim vermektedir. Ülkemiz açısından durum İtalya, Fransa, İspanya, İran veya ABD kadar kötü olmasa da, komşularımız Yunanistan, Bulgaristan ve İskandinav ülkeleri kadar iyi de değildir.
Diğer tüm ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de bu süreçten en fazla hekimler ve sağlık çalışanları etkilenmiş, bir çok meslektaşımız vefat etmiş ve hastalanmıştır. Zamanında alınmayan önlemler, koruyucu kişisel ekipmanların zamanında ve yeterince sağlanamaması, sağlık çalışanlarının süreçten olumsuz etkilenme oranını daha da arttırmıştır. Vefat eden meslektaşlarımız ve tüm sağlık çalışanlarının yakınlarına baş sağlığı ve hastalanan arkadaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Salgın ve bulaşıcı hastalıklar, ancak koruyucu sağlık hizmetleri ve halk sağlığına öncelik ve önem verilerek önlenebilir ve etkileri daha hafif atlatılabilir. COVID-19 salgını göstermiştir ki sağlık hizmetinde özelleştirme ve taşeronlaşma başta ölüm olmak üzere birçok sorunu da birlikte getirmektedir. Tüm ülkeler şu an salgını tedavi etmekle uğraşmaktadır. Tedavi yaklaşımı salgın yönetimi açısından hem pahalıdır hem de salgının kontrolü açısından başarısız bir yöntemdir. Salgınlar ancak koruyucu önlemlerle önlenebilir ya da kontrol altına alınabilir ve bu yaklaşım tedavi yaklaşımına göre hem daha ucuz hem de daha etkin bir salgın kontrolü sağlar. Bu nedenle tedavi yaklaşımını merkezine alan sağlıkta özelleştirme ve Sağlıkta Dönüşüm Projesinden ivedilikle vazgeçilmeli ve günün şartlarına uygun hale getirilmiş Sağlıkta Sosyalizasyon Projesine geçilmelidir.”
“Bugüne kadar geçen süreci değerlendirdiğimizde, baştan bu yana yapılan hataların hep sonradan düzeltilmeye çalışıldığı görülmüştür. Oysaki süreç daha iyi ve akılcı yönetilseydi, hastalığın bu derece yayılmasının önüne geçilebilir, hastalanan ve vefat eden oranları daha düşük olabilirdi. Süreç içerisindeki bir diğer hata da bütün hastanelerin pandemi hastanesi ilan edilmesidir. Bu durum bir yandan sağlık çalışanlarının salgından daha olumsuz etkilenmesine ve bulaş sayısının artmasına neden olurken, diğer yandan COVID-19 dışındaki hastaların sağlık hizmetine erişimini ortadan kaldırmıştır. Bugün bu hastalar, başvurmak zorunda oldukları hastanelerin pandemi hastanesi olması nedeniyle sağlık hizmeti alamamayı tercih etmek zorunda kalmakta ve zarar görmektedir.”
“Sağlık bakanlığının sağlık çalışanları için söz verdiği destek ise sağlık çalışanları arasında eşitsizlik ve hayal kırıklığı yaratmıştır. Sağlık çalışanlarına verilen sözlere rağmen, geçen ay aldıkları döner sermaye gelirleri azalan sağlık çalışanları ne yazık ki mağdur edilmiştir. Tavandan verileceği sözü verilen döner sermaye gelirleri, aynı hastanede çalışan sağlık çalışanlarının COVID klinik veya yoğun bakımında çalışanlar ve çalışmayanlar şeklinde ayrılması suretiyle birbirinden farklı miktarlarda verilmiş, bu da çalışma barışını bozmuş ve meslektaşlarımız arasında gereksiz motivasyon kaybına yol açmıştır. Aile Hekimlerinin ise salgın sürecinde yaşadıkları mağduriyetler gündeme dahi gelmemiştir. Bir diğer nokta da sağlık çalışanlarının hatalara ve bulaş riskinde artışa neden olacak ölçüde uzun saatler çalışmak zorunda bırakılmasıdır. Bu durumun da salgın yönetimi açısından acilen düzeltilmesi gerekmektedir. Sağlık alanında çalışanların daha insancıl çalışma süresi talepleri son derece haklıdır. Bu anlamda bizler, tüm sağlık çalışanlarına salgın süresince ayrım yapılmaksızın çift maaş verilmesini, performans ve döner sermaye uygulamasından vazgeçilerek emekliliğe yansıyacak insanca yaşanabilir bir sabit ücrete geçilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Sağlık hizmeti COVID olsun olmasın, bir bütünlük arzeder ve bu bütünlüğün bozulması meslektaşlarımız kadar hastalarımızı da mağdur eder ve etmektedir. Diğer yandan özel hastanelerde çalışan meslektaşlarımızın da ciddi ekonomik sıkıntıları vardır. Meslektaşlarımız istemleri dışında ücretsiz izine ayrılmaya zorlanmakta ya da maaşlarında ciddi kesintiler yapılmaktadır. Sağlık çalışanlarına en çok ihtiyaç duyulan bu dönemde ücretsiz izne zorlanmak evrensel hukuk, Anayasa ve Sağlık Bakanlığı’nın pandemiyle ilgili düzenlemelerine aykırıdır. Bu nedenle özel sektörde çalışan sağlık çalışanlarının ücretsiz izine ayırma işlemleri geri alınmalı veya bu mümkün değilse bu sağlık çalışanları talep etmeleri halinde kamuya ait sağlık kuruluşlarına atanarak mağduriyetleri önlenmelidir. Salgın süresince tüm güçleri ile çalışan ve bu uğurda bedel ödeyen sağlık çalışanlarının bu özverisine karşılık Zonguldak Valisinin sağlık çalışanlarına yönelik “Kendilerini korumadılar, hastalığa yakalanarak bize yük oldular, üstelik de barınma ve yemek gibi ihtiyaçları için kendilerinden ücret dahi almadık” şeklindeki açıklamasını ise kınıyor ve kendisini istifaya davet ediyoruz. Salgın yönetimini, meslektaşlarımızı demotive ederek baltalayan bir yöneticinin daha fazla o görevde kalması bizi ve meslektaşlarımızı daha da yaralamaktadır.”
“Bir diğer konu ise Adana’da yaşanan Sahra Hastanesi krizidir. Bu kriz siyasi bir kavga veya siyasi çıkar kaygısına dönüşmeden bilimsel ilkeler çerçevesinde çözülebilir ve çözülmelidir. Sahra Hastaneleri savaş, deprem, salgınlar veya buna benzer kitlesel ölümlerin olması muhtemel durumlarda hastaların daha donanımlı hastanelere sevk edilene kadar tedavi edildiği geçici ve mobil tıbbi ünitelerdir. COVİD-19 pandemisi sırasında hasta sayılarının hızla arttığı ve yatak doluluğunun önemli bir sorun haline geldiği Amerika Birleşik Devletleri, İtalya ve İspanya gibi ülkelerde sahra hastanelerinin yapıldığı ve kullanıldığı görülmüştür. İlimiz özelinde yapılan tartışmaya bu dünya deneyimi gözüyle bakmakta fayda vardır. Adana Büyükşehir Belediyesi Sahra Hastanesi için uygun bir mekan belirleyerek alt yapı çalışmalarını tamamlamış ve ihtiyaç halinde buranın (1000 yatağa kadar arttırılarak) kullanılabileceğini belirtmiştir. Gözlediğimiz kadarı ile ilimizde hastane yatak doluluk oranı henüz alarm verecek seviyeye ulaşmamıştır. Bu nedenle şu an için acil bir sahra hastanesine ihtiyaç olmamakla birlikte olası hasta sayısı artışına yönelik hazırlıkların yapılmasının da bir mahsuru yoktur. Gerek Adana, gerekse diğer illerin Tabip Odalarının, Türk Tabipleri Birliğinin ve Sağlık sendikalarının salgın süreci yönetimine katılmaması, bu tartışmaların en önemli sebebidir. Sürece meslek odalarının katılmasının salgın yönetiminin daha az hasarla atlatılmasına sağlayacağı katkı fırsatı yazık ki kaçırılmıştır. Bir diğer konu da ilimizde en az 750 yatak kapasitesine ulaşabileceğimiz Eski Numune Hastanesi, Göğüs Hastanesi ve Eski SSK Hastane binalarının olası salgına karşı hazırlanmamış olmasıdır. Bu eksiklik Büyükşehir Belediyesinin Sahra Hastanesi girişimi ile doldurulmaya çalışılmış ve bunun sonucunda da kamuoyunu meşgul eden gereksiz tartışmalar doğmuştur. Yaşadığımız süreç göstermektedir ki salgın veya herhangi bir doğal afet durumunda siyasi kimliklerimizi bir tarafa bırakıp, el ele vererek bilimsel veriler doğrultusunda halkımıza çok daha iyi hizmet verebiliriz.”